Kızıl Bayrak'tan...
AKP iktidarının emperyalistlerin hizmetinde devreye soktuğu savaş politikaları işçi ve emekçileri adım adım büyük bir yıkıma sürüklüyor. Özellikle Suriye karşısında yürütülen savaş ve saldırganlık politikaları gelinen yerde Akçakale'de olduğu gibi can kayıplarına vesile oluyor. Akçakale'de yaşanan ölümlerin baş sorumlusu olan AKP iktidarı, emperyalistlerin savaş politikalarını koşulsuz ve pervasız bir şekilde uygulamaya devam ediyor. Bu doğrultuda geçtiğimiz günlerde çıkartılan savaş tezkeresi AKP iktidarının savaş ve saldırganlık politiklarını yeni bir düzeye taşımış bulunuyor.
Dışarıda emperyalistlere koşulsuz hizmet eden AKP iktidarı, içeride de başta işçi sınıfı olmak üzere farklı toplumsal kesimler üzerindeki baskı ve sömürü politikalarını kesintisiz bir şekilde sürdürüyor. Kürt halkına yönelik inkar ve imha saldırıları, Alevi emekçilere uygulanan baskı ve asimilasyon, işçi ve emekçilere dayatılan sömürü ve geleceksizlik her geçen gün daha da derinleşiyor. Özellikle mecliste çıkarılmayı bekleyen sosyal ve iktisadi saldırı yasalarıyla birlikte bu süreç çok daha yıkıcı bir boyut kazanacak.
Bütün bu saldırılar karşısında sokaklar da yavaş yavaş ısınıyor. Binlerce emekçi AKP'nin pervasız saldırılarına karşı öfke ve tepkilerini çeşitli eylemlerle sokağa yansıtıyor. 4+4+4 eylemleri ve hemen ardından baskı ve asimilasyona karşı Alevi emekçilerin taleplerini alanlarda dillendirmesi buna örnek verilebilir. Son olarak geçtiğimiz hafta Akçakale'ye düşen top mermilerini ve sivil ölümlerini fırsat bilerek çıkarılan savaş tezkeresi binlerce emekçinin eylemli tepkisine konu oldu. Başta İstanbul olmak üzere bir dizi ilde sokağa inen emekçiler emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı tepkilerini ortaya koydular.
Tezkere gündemi üzerinden gelişen eylemlerin, refleks açısından anlamlı olmakla birlikte henüz tezkereyi geri püskürtme gücünden yoksun olduğunu belirtmek gerekiyor. Bunun kendisi emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı verilen mücadelenin verili tablosunu da yansıtmaktadır. Bu açıdan önümüzdeki dönemde başta savaş tezkeresi olmak üzere emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarını sokakta parçalamak görevi önümüzde durmaktadır. Yanı sıra emekçilere dayatılan kapsamlı yıkım saldırıları karşısında biriken hoşnutsuzluğu açığa çıkarmak, buradan hareketle birleşik, militan ve kitlesel bir mücadele pratiği örgütlemek sorumluluğu yine ilerici-devrimci güçlerin omuzlarında durmaktadır. Komünist hareketin 25. yılını kutlamaya hazırlanan sınıf devrimcileri önümüzdeki dönem gündemlerine ve sorumluluklarına en başta bu çerçeve üzerinden bakmalıdır. |